Paul Cezanne Kimdir? Hayatı, Sanatı ve En Önemli Eserleri
Paul Cézanne, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başları arasında sanat dünyasında köklü dönüşümün mimarlarından biri olarak tarihe geçmiş Fransız ressamdır.
Paul Cézanne, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başları arasında sanat dünyasında köklü dönüşümün mimarlarından biri olarak tarihe geçmiş Fransız ressamdır. 19 Ocak 1839'da Güney Fransa'nın Aix-en-Provence kentinde dünyaya gelen sanatçı, yaşamı boyunca büyük ölçüde anlaşılmamış olsa da, ölümünden sonra modern sanatın kurucu figürlerinden biri olarak kabul edilmiştir.
Cézanne'ın sanat tarihindeki yeri empresyonizm ile kübizm arasında geçiş noktası oluşturması nedeniyle benzersizdir. Örneğin Henri Matisse ve Pablo Picasso gibi dönemin önde gelen sanatçılarının "hepimizin babası" olarak nitelendirdiği Cézanne, doğayı geometrik formlar aracılığıyla yorumlama yaklaşımıyla 20. yüzyıl sanatının temel yapı taşlarını inşa etmiştir. Yaşamının büyük bölümünü geçirdiği Aix-en-Provence'daki atölyesinde ürettiği eserler ise günümüzde dünyanın en prestijli müzelerinde sergilenmektedir.
Paul Cézanne'ın çocukluğu ve gençliği, sanatçı kimliği üzerinde oldukça etkili olmuştur. Babası Louis-Auguste Cézanne, başlangıçta şapka üreticisi olarak çalışmış, daha sonra bankacılık sektörüne yönelerek 1848'de Banque Cézanne et Cabassol'ü kurmuştur. Dolayısıyla ailesinin sağlam finansal durumu Cézanne'a diğer çağdaşlarının çoğunun sahip olmadığı maddi özgürlük sağlamış ve sanatına odaklanmasına olanak tanımıştır.
Daha sonra 1852 yılında Collège Bourbon'a gitmeye başlayan Cézanne, burada hayatının en kaygısız dönemini yaşamıştır. Okulda edebiyat dünyasının önemli ismlerinden olan Émile Zola ile tanışması, her iki sanatçı için de dönüm noktası olmuştur. Ayrıca Cezanne, Zola ve Baptistin Baille'den oluşan üçlü "Les Trois Inséparables" (Ayrılmaz Üçlü) olarak anılmıştır. Özellikle Arc nehri kıyılarında yüzdükleri, balık tuttukları ve sanat ve edebiyat üzerine tartışma yürüttükleri bu yıllar, Cézanne'ın yaratıcı ruhunun gelişiminde kritik önem taşımıştır.
Sonraki yıllarda abasının ısrarlı talebiyle 1859'da Aix-en-Provence Üniversitesi'nin hukuk fakültesine kaydolan Cézanne, aynı zamanda École de dessin d'Aix-en-Provence'da akşam kurslarına katılmaya da başlamıştır. 1859'da figür çalışmaları dersinde ikincilik ödülü kazanması ise sanatçının yeteneklerinin erken göstergelerindendir. Ancak içindeki sanatçı ruhu, hukuk derslerinin katı dünyasıyla uyumsuzluk göstermeye başlamıştır. İki yıl boyunca sevmediği bu eğitimle çalıştıktan sonra, 1861'de babasını Paris'e gitmesi konusunda ikna etmeyi başarmıştır.
Sanatçının Paris'teki ilk deneyimi hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Académie des Beaux-Arts'a başvurusu reddedilmiş, bunun üzerine Académie Suisse'de eğitimine başlamıştır. Louvre'da saatlerce geçirdiği zamanlar, özellikle Diego Velázquez ve Caravaggio'nun eserlerini incelemesi, klasik sanat anlayışının temellerini öğrenmesini sağlamıştır. Ancak Paris yaşamına uyum sağlayamayan Cézanne, beş ay sonra kendini kuşkular içinde bulmuş ve Aix'e geri dönmüştür.
Paul Cézanne'ın sanat anlayışı, resim tarihinde devrimsel nitelikteki bir kırılmayı temsil etmektedir. Sanatçının temel felsefesi, doğayı yalnızca görsel izlenim olarak değil, altta yatan geometrik yapısı ve mekânsal ilişkileriyle kavramak üzerine kuruluydu. Öte yandan Cézanne'ın tekniği, nesnelere hacim kazandırmak için klasik ışık-gölge yöntemleri yerine, renk tonlarının gradasyonları kullanılarak oluşturulmuştur. Kısa ve üst üste gelen fırça darbeleriyle oluşturduğu boyama tekniği, formları tamamen renkle inşa etmesine olanak tanımıştır.
Ayrıca renk kullanımında da empresyonistlerden farklılaşan Cézanne, ışığın anlık etkilerinden ziyade renklerin yapısal ilişkilerine odaklanmıştır. Sıcak ve soğuk tonlar arasındaki geçişleri kullanarak derinlik yaratmış, çizgi kullanmadan renk kontrastıyla kompozisyonlarını inşa etmiştir. Bu yöntem ise rengin bağımsız anlatım öğesi olarak kullanılmasının yolunu açmış ve fovizm gibi akımları etkilemiştir.
Paul Cézanne, sanat tarihinde Post-Empresyonizm akımının en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Ancak onun sanat tarihindeki yeri, tek akımla sınırlandırılamayacak kadar karmaşık ve çok katmanlı şekilde oluşmuştur. Diğer bir ifadeyle Cézanne, 19. yüzyıl empresyonizmi ile 20. yüzyıl modernizmi arasında bir köprü görevi görmüş ve her iki dönemi de dönüştüren bir figür haline gelmiştir.
Sanatçının ilk dönem çalışmalarında romantizm ve realizmin etkisi görülmektedir. Sanatçının 1860'lı yıllardaki "karanlık dönem" olarak adlandırılan bu evrede, koyu tonlar ve dramatik temalar ağırlıklı olarak kullanılmaktadır. Ancak 1870'lerin başında Camille Pissarro ile birlikte çalışmaya başlaması, sanatsal evriminde kritik bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde empresyonist teknikleri öğrenmiş, paletini açmış ve açık havada resim yapmaya başlamıştır. Ek olarak 1874 ve 1877'de düzenlenen empresyonist sergilere katılmış, ancak eleştirmenlerden en sert tepkileri alan isim olmuştur.
Paul Cézanne'ın kariyeri boyunca ürettiği tablolar, modern sanatın temellerini oluşturmuş ve sonraki nesillere ilham kaynağı olmuştur. Ayrıca Cézanne'ın eserleri, natürmortlardan manzara resimlerine, portrelerden çıplak figür çalışmalarına kadar geniş bir yelpazede şekillenmektedir. Sanatın en güvenilir ve kaliteli adreslerinden olan GaagArt olarak sizler için en popüler Cezanne eserlerini aşağıdaki şekilde sıralamaktayız.

Kart Oynayanlar serisi, Cézanne'ın 1890'ların başında resmettiği beş ayrı tablodan oluşmakta ve sanatçının olgun döneminin en ikonik çalışmaları arasında yer almaktadır. Tablolarda, Provence bölgesindeki yerel köylülerin kart oynarken resmedildiği sahneler görülmektedir. Cézanne, bu figürleri Jas de Bouffan'daki aile mülkünde çalışan işçiler arasından seçmiş ve onları uzun seanslar boyunca çalışarak kompozisyonuna dahil etmiştir.
Kart Oynayanlar serisinin en dikkat çekici özelliği, 17. yüzyıl Hollanda ve Fransız tür resimlerinden esinlenmiş olmasına rağmen tamamen farklı bir yaklaşım sergilemesidir. Geleneksel kart oyunu sahneleri drama, heyecan ve çoğu zaman aşırı içki tüketimi içerirken, Cézanne'ın betimlemeleri sakinlik ve yoğunlaşma sergilemektedir. Oyuncuların yüzleri ciddi ve düşünceli şekilde ve birbirlerine değil, ellerindeki kartlara bakacak şekilde resmedilmiştir.

Mont Sainte-Victoire tablo serisi, Cézanne'ın kariyerinin belki de en tutkulu ve derin çalışmalarını içermektedir. Aix-en-Provence'ı gören bu kireçtaşı dağı, sanatçının yaklaşık otuz yıl boyunca tekrar tekrar resmettiği bir konu olmuştur. Seksen civarında yağlıboya ve suluboya çalışmayı kapsayan bu seri, Cézanne'ın sanatsal evriminin en net göstergelerinden biridir.
Cézanne'ın Mont Sainte-Victoire'a olan ilgisi 1878'de başlamıştır. Aix-Marsilya demiryolu hattının açılmasından kısa süre sonra, trenden gördüğü manzaradan etkilenen Cézanne, arkadaşı Émile Zola'ya yazdığı mektupta dahi dağı ne kadar çok sevdiğinden bahsetmiştir. Dağ serisindeki Cezanne tabloları, kayınbiraderinin Bellevue'deki mülkü, Bibemus taşocağı ve Les Lauves olmak üzere üç ana bakış açısından çalışmıştır.
Serideki eserler ise iki ana döneme ayrılmaktadır. 1870'lerden 1895'e kadar olan "sentez dönemi" çalışmaları, daha geleneksel empresyonist yaklaşımla gerçekleştirilmiştir. 1895'ten ölümüne kadar olan geç dönem eserleri ise daha soyut, geometrik ve cesur renk kullanımıyla dikkat çekmektedir. Örneğin Cleveland Müzesi'ndeki versiyonda iki şemsiye çamı ve dağın etkileyici silüeti görülürken, Philadelphia Museum'daki 1902-1904 tarihli eser, Cézanne'ın en lirik ve atmosferik çalışmalarındandır.

1893 yılında resmedilen Elma Sepeti, Cézanne'ın natürmort ressamlığındaki ustalığının en iyi örneklerinden biridir ve Chicago Sanat Enstitüsü'nün Helen Birch Bartlett koleksiyonunda yer alır. Bu tablo, geleneksel perspektif kurallarını kasıtlı olarak bozarak çoklu bakış açılarını tek bir kompozisyonda birleştirmesi nedeniyle modern sanat tarihinde devrim yaratan eserlerden biri olarak kabul edilmektedir.
Tabloda masa üzerinde bir şişe, elma dolu sepet, kurabiyelerle dolu bir tabak ve kıvrımlı bir masa örtüsü görülmektedir. İlk bakışta basit görünen bu kompozisyon, daha yakından incelendiğinde hayranlık uyandıran bir karmaşıklık sergilemektedir. Örneğin masanın kenarları doğru açılar oluşturmamakta ve sol taraftaki yüzey sağ tarafla aynı görünmemektedir. Ayrıca eserdeki şişe eğik, elma sepeti öne doğru eğilmiş ve şişe ile masa örtüsünün kıvrımları tarafından yerinde tutuluyormuş gibi görünmektedir.

Banyocular serisi, Cézanne'ın kariyeri boyunca üzerinde çalıştığı ve modern sanatın gelişiminde belirleyici rol oynayan konulardandır. Yaklaşık 200 çalışmayı kapsayan bu seri, çıplak figürlerin farklı manzaralar içinde betimlendiği kompozisyonlardan oluşmaktadır. Cézanne'ın özellikle yaşamının son on yılında oluşturduğu üç büyük ölçekli Banyocular tablosu, bu konunun en belirgin örneklerindendir.
Örneğin Philadelphia Museum of Art'ta bulunan en büyük versiyon, Cézanne'ın en muhteşem eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Sanatçının yedi yıl boyunca üzerinde çalıştığı bu tablo, 1906'daki öldüğünde hala tamamlanmamış durumdaydı. Daha sonra 1937'de 110.000 dolara satın alınan eser, o dönem için en pahalı eserlerden biri olarak bilinmektedir.

Elmalarla Natürmort, Cézanne'ın elma temalı çok sayıda natürmortundan biridir ve sanatçının en ünlü natrümort çalışmalarındandır. Bazı kaynaklarda Cézanne'ın sadece bir elma kullanarak Paris'i sanatsal açıdan fethetmeyi planladığını söylediğinden bahsedilmektedir. Gerçekten de elma çalışmaları onun sanatsal tarzını en çok yansıttığı ve en tanınmış eserlerini oluşturmaktadır.
Örneğin MoMA'da bulunan 1895-98 tarihli Elmalarla Natürmort, Lillie P. Bliss koleksiyonundan gelmekte ve Cézanne'ın olgun döneminin karakteristik özelliklerini sergilemektedir. Tabloda bir kase içinde ve etrafında bulunan elmalar, beyaz masa örtüsü ve arka planda asılı perde ile betimlenmiştir. Kompozisyon ilk bakışta basit görünse de, derinliklerinde Cézanne'ın perspektif ve mekân anlayışındaki devrimci yaklaşımı açıkça görülmektedir.

Hortense Fiquet portreleri, Cézanne'ın portre sanatındaki ustalığının ve eşiyle olan karmaşık ilişkisinin temsili niteliğindedir. Cézanne, 1869'da on dokuz yaşındaki model ve ciltçi Hortense Fiquet ile tanışmış ve hayatı boyunca onun yirmi dokuz portre çalışmasını yapmıştır. Portrelerde özellikle Hortense'un her zaman oturur vaziyette resmedilmiş olması ve yüz ifadesinin genellikle duygusuz görünmesi dikkat çekicidir.
Cézanne'ın portrelerdeki çalışma süreci ise son derece yavaş ve titizdi. Hortense’in saatlerce hareketsiz kalarak poz verdiği bilinmektedir. Sanat tarihçilerinden olan Ambroise Vollard'a göre, bir portreyi bitirmek için iki yüze yakın seans gerekebilmekteydi.
Paul Cézanne, modern sanata olan etkisiyle ve özellikle Empresyonizm ile Kübizm arasında köprü görevi görmesiyle bilinmektedir. Sanatçının çalışmaları, doğayı geometrik formlar aracılığıyla yeniden yorumlaması nedeniyle Pablo Picasso ve Georges Braque gibi Kübist sanatçıların da öncüsü olmuştur. Cézanne, özellikle eserlerinde klasik perspektif anlayışını sorgulayıp nesneleri farklı açılardan göstererek izleyiciyi aktif gözlemci konumuna getiren yenilikçi bir yaklaşım benimsemiştir. Dolayısıyla bu yöntem, 20. yüzyılda soyut sanatın gelişimini beslemiştir.
Ayrıca eserlerinde renk ve formu eşit derecede önemseyen sanatçı yan yana sıcak ve soğuk renkler kullanarak perspektif oluşturmuş ve ışığın resmin içinden gelmesini sağlamıştır. Ona göre resmin görevi doğayı kopyalamak değil, iki boyutlu tuval üzerinde yeni bir gerçeklik yaratmaktı. Sanatçının bakış açısı, zamanla modern sanatın temel taşlarından biri haline gelmiştir. Sonuç olarak Cézanne’ın sanat anlayışı, izlenimcilikten soyutlamaya kadar farklı akımlar arasında köprü kurarak modern resim sanatının gelişimini doğrudan etkilemiştir.